Emevi Halifesi Yezid döneminde kesin olarak bilinmeyen sebeplerle, kimilerine göre Yezid'in dinsizliği-putperestliği kimilerine göre yüksek vergiler nedeniyle Medine müslümanları ayaklandı. Yezid, Müslim b. Ukbe komutasında oniki bin kişilik bir orduyu Medine'lileri tepelemek üzere gönderdi.
Yezid’in ordusu Müslim b. Ukbe komutasında Medine’yi kuşatıp teslim olmaları için 3 gün mühlet verdi. 3. günün sonunda şehre saldırdı ve kısa sürede şehri teslim aldı. Üç gün boyunca şehir yağmalandı, talan edildi. Kadınlara, kızlara üç gün boyunca tecavüz serbest bırakıldı. Birçoğu ganimet olarak alındı. Mekke ve Medine’de onbine yakın insan katledildi. Bu olaydan sonra aileler kızlarını evlendireceklerinde bekaret konusunda garanti veremiyorlardı. Harra katliamı da denilen bu olay İslam tarihinin yüz karası olarak nitelendi ve Kerbela’dan değil asıl bundan dolayı Yezid’e lanet edilmesi caiz görüldü.
Medine katliamından sonra Mekke kuşatıldı. Şehir mancınıklarla dövüldü. Bu saldırılar sırasında Kabe’nin duvarları yıkıldı. Ahşap kısımları ve örtüsü yandı.
1. Mekke kuşatması sırasında Yezid’in ölüm haberi gelince kuşatmaya son verildi ve Emevi ordusu geri çekildi.
Abdullah, harap olmuş Kabe’yi temellerine kadar yıktırıp yeniden inşa ettirdi. Diğer taraftan Yezid’in yerine önce oğlu II. Muaviye’ye, iki ay sonra onun da ölümü üzerine Mervan b. Hakem’e biat ettiler. Emevi ailesinden iki yöneticinin art arda ölümüyle meydana gelen kargaşa döneminde Filistin, Humus ve Kınnesrin ordugâhları Abdullah b. Zübeyr’e biat etmeye hazırlandılar. Fakat Mervan b. Hakem, kısa zamanda duruma hakim oldu. Bu arada, Abdullah’ın Filistin’i almak için kardeşi Mus’ab idaresinde gönderdiği ordu başarısızlığa uğradı. Bu mücadeleler devam ederken, 7 Mayıs 685′te Mervan öldü ve yerine oğlu Abdülmelik geçti.
Karışıklıklar devam ediyordu. Müslümanlar ikiye bölündü. Hicaz ve doğu eyaletlerinde Abdullah b. Zübeyr, Suriye, Filistin ve Mısır’da Abdülmelik hakimdi. Diğer taraftan Hariciler de çetelerle Abdülmelik’e karşı savaşıyordu. Karışıklıkları bastırıp duruma hakim olan Abdülmelik, hiç zaman kaybetmeden ünlü komutanı Haccac b. Yusuf’u bir orduyla Mekke üzerine gönderdi.2. Mekke kuşatmasında yine mancınıklarla Kabe saldırıya uğradı ve 2. kez büyük hasar gördü. Şehir direnmekteydi.
Haccac, Abdülmelik’ten hem takviye birlikler göndermesini hem de gerektiğinde şehre şiddetli bir taarruzda bulunmaya izin vermesini istedi. Abdülmelik, 5 bin askerden oluşan takviye bir birlik gönderirken taarruz iznini de vermişti. Kuşatmanın altıncı ayında evlerde yiyecek bir şey kalmamıştı. Birçok mahallede bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkmıştı. Haber gönderilemiyor, yardım gelmiyordu. Kaynakların çoğunda, kuşatma altında çok zor günler geçiren Müslümanların binek hayvanlarını, hatta hakaret amacıyla Haccac tarafından kendilerine mancınıkla atılan köpekleri bile yemek zorunda kaldıkları anlatılmaktadır.
Yorulan, bıkan, açlıkla baş başa kalan bazı direnişçiler; Abdullah b. Zübeyr’in etrafından ayrılmaya başladılar. Bunların arasında Abdullah’ın oğullarının dahi bulunduğu kaydedilmektedir. Abdullah, durumun çok kötüye gittiğini ve başka bir çıkış yolu olmadığını görmüştü. Teslim olmak yerine ölümü tercih etti. Şehirde yaşanan faciaya bir son vermek ve daha fazla insanın ölmesini engellemek amacıyla bir çıkış hareketi yaptı ve vuruşarak öldü (1 Ekim 692). Adı, zamanla zulüm ve zorbalıkla özdeşleşecek olan Haccac; büyük bir vahşet ve gururla Abdullah b. Zübeyr’in başını kestirerek önce secdeye kapandı, daha sonra da onun başını Suriye’ye gönderdi. Haccac, haram ayda haram kılınan bir bölgede kan dökmekten, Allah’ın evini taşa tutmaktan ve Kabe’nin içine sığınan insanları bile katletmekten çekinmemişti.
Kerbela’dan sonra Mekke ve Medine katliamlarıyla Müslüman sahabenin kökü kazınmış sayılırdı. Geride sesi çıkacak, karşı koyacak, Müslümanlara önderlik yapacak kimse kalmamıştı. Belki de İslam adı altında karşı devrim tamamlanmıştı. Eski putperest adet ve ibadetlerine yeniden yol açılmış, gerçek İslam dini yerine Emevilerin uydurma hadislere dayanan dini inşa edilmeye başlamıştı.
-Alıntıdır.- ---------------------------------------------------------------------------------------------------------- Kaynak
Muhammed İbn Sa’d, et-Tabâkâtu’l-Kübrâ, V, 66; Belâzürî, Ensâbu’l-Eşrâf, thk., Süheyl Zekkâr,-Riyad Ziriklî, Beyrut 1417/1996, V, 341; Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, Beyrut trz., IV, 371; İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, yay. Carolus Johannes Tornberg, Beyrut 1399/1979, IV; 111-112; Muhammed b. Hasan ed-Diyarbekrî, Tarihu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefîs, Dâru’s-Sadr, trz., II, 300; İbnü’l-İmâd, Şezerâtu’z-Zeheb fî Ahbârimen Zeheb, thk., Abdulkadir el-Arnavut- Mahmud el-Arnavud, Beyrut 1406/1986, IV, 283; Hudarî, Tarihu’d- Devleti’l-Ümeviyye, thk., Muhammed Osmanî, Beyrut 1406/1985, s. 461; Muhammed Hüseyin Hudarî, Nakdu Kitabu fi’ş-Şi’ri’l-Câhilî, thk., Ali er-Rıda et-Tunûsî, Beyrut trz., s. 165; Julius Welhausen, Arap Devleti veSukutu, trc., Fikret Işıltan, Ankara 1963, s. 72İbn Sa’d, V, 66; Halîfe b. Hayyât, Tarih, thk., Ekrem Ziya el-Umerî, Riyad 1405/1985, s. 237; Belâzürî, Ensâb,V, 338; Taberî, IV, 380; İbn Abdirrabbih, el-Ikdu’l-Ferîd, thk., Muhammed Sâd Uryan, Kahire 1359/1940, IV,355; İbnü’l-Esir, Kâmil, IV, 102-103; Diyarbekrî, II, 300; Nüveyrî, Nihâyetü’l-Ereb fî Fünûni’l-Edeb, thk., Muhammed Rıfat Fethullah-İbrahim Mustafa, Kahire 1395/1975, XX, 486-487; İbnü’l-İmâd, IV, 283. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------